HZ.İMAM HASAN'ÜL MÜCTEBA R.A - SEYYİD MUHAMMED ŞERİF BUHARİ

İçeriğe git

Ana menü:

HZ.İMAM HASAN'ÜL MÜCTEBA R.A

EHLİBEYT


Resûlullahın torunu, İslâm halifelerinin beşincisi.Ehl-i beytin dördüncüsü. Hz. Ali’nin oğlu olup, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kızı Fâtıma-tüz-Zehra annesidir.

Künyesi Ebû Muhammed olup, lâkabı Müctebâ’dır. Medine’de 3 (m. 625) senesinin Ramazan ayı ortasında doğdu.
Hz.Muhammed (s.a.v.) kulağına ezan ve ikâmet okuyup, ismini “Hasan” koydu. Yedinci günü akîka olarak, iki koç kesti. Sünnet ettirip, saçını da kestirip, ağırlığınca gümüş sadaka verildi. Medine’de 49 (m. 669) senesinde vefât etti.

Hz. Hasan âlemlere rahmet olarak yaratılan,Hz. Muhammed’in (s.a.v.) terbiyesiyle yetiştirilip, büyüdü. Bu çok az kimseye nasip olan, fakat çok büyük şeref ve sa’âdetti. Mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Resûlullah (s.a.v.) tarafından pek çok hadîs-i şerîf ile iltifata mazhar oldu. Peygamberimiz Hz.Hasan’ı çok sever, ona şefkatle muamele ederdi.

O, siması itibarıyle Rasulu
llah(s.a)'a çok benzerdi. Rasullullah da onu çok sever, onunla şakalaşır, kucağına alır, öperdi.Hz. Ebu Bekir (r.a) naklediyor:
Allah Rasulü bize namaz kıldırırken, henüz küçük bir çocuk olan Hasan gelir, secdeye varmış olan RasullluIIah (s.a)'ın sırtına, boynuna çıkardı. Rasulullah da secdeden yavaş yavaş kalkardı. Namazını bitirdi bende;
"Ey Allah'ın Resulu Sen, hiçbirimizin kendi çocuklarına tanımadıgı bir hoşgörü gösteriyorsun torununa" dediğimde; Hz. Peygamber; Bu benim fesleğenimdir!Belkide Allah Onunla iki Müslüman topluluğun arasını düzeltecek''diye cevap verdi.

Bera'dan naklediliyor:

Rasülu
llah (s.a.v) Hz. Hasan'ı omuzlarına alır, şöyle derdi:''Beni seven, onu da sevsin".
Huzeyfe'den gelen bir hadiste RasuluIlah (s.a) şöyle buyuruyor:
"Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin efendileridir".

İbni Abbas (r.a), Hasan ve Hüseyin'in ata ve deveya binmesine yardım eder ve böyle bir görevi üstlendiği için Allah'n şükrederdi. Hasan ve Hüseyin öylesine sevilirdi ki, Kabe'yi tavaf edecekleri zaman halk onları görmek ve selamlamak için birbirlerini ezerdi.

Hz. Hasan beyaz ve güzel yüzlü olup, yüzü Resûlullah (s.a.v.)’ın yüzüne çok benzeyen yedi kişiden biridir.Resûlullaha bundan daha çok benzeyen kimse yoktu.
Zühri, Enes (r.a)'ten rivayet ediyor:
"Hasan b. Ali nin yüzü, Rasulullah (s.av)'ın yüzüne çok benzerdi".
Zühri, Hani'den, o da Hz. Ali (r.a)'den naklediyor:
"Hasan, yüz itibariyle Allah Rasulü'ne çok benzerdi. Hüseyin ise beden (omuzlardan aşağısı) itibariyle Rasulullah (s.a)'a çok benzerdi".

Hz. Hasan ve kardeşi Hz. Hüseyin, Resûlullahın huzurunda
güreşiyorlardı. Resûlullah (s.a.v.), Hz. Hasan’ı teşvik buyurdu. Hz. Fâtıma-tüz-Zehra babasına: Yâ Resûlallah! Hz. Hasan büyüktür, hep onun tarafını tutuyorsunuz. Halbuki, küçüğe yardımcı olmak daha uygun değil midir? deyince, “Yâ Fâtıma! Cebrâil (a.s.) Hüseyin’e yardım ediyor” buyurdular.

Ebû Eyyûb-i Ensârî (r.a.) anlatır: “Birgün Resûlullahın (s.a.v.) huzuruna girmiştim. Hasan ile Hüseyin önünde oynuyorlardı. “Yâ Resûlallah! Sen bunları çok mu seviyorsun dedim.” “Nasıl sevmem. Bunlar benim dünyâda öpüp, kokladığım iki reyhanımdır!” buyurdu. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, en fazla hadîs-i şerîf nakleden Ebû Hureyre (r.a.) anlatır:

“Hasan’ı gördüğümde hep gözlerim yaşlarla dolar. Zirâ bugünkü
gibi hatırlıyorum. Allahü teâlâ’nın Resûlü (s.a.v.) Onu kucağına oturturdu. O da mübârek sakalları ile oynardı. Resûlullah (s.a.v.) üç kerre şöyle buyurdular. “Ben bunu çok seviyorum. Sen de sev, Onu sevenleri de sev!” Yine Hz. Hasan ile Hüseyin’i kast ederek buyurdular ki: “Allahım ben bu ikisini seviyorum. Sen de bunları sev. Onlardan nefret edenleri sen de sevme!”
Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hasan, Hüseyin, Fâtıma ve Ali’yi (r.anhüm) örtü içine alıp, Ahzâb sûresi otuzüçüncü âyet-i kerîmesini okuyup, “Ey Ehl-i Beytim! Allahü teâlâ sizlerden her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.” Sonra, “Allahım! Benim Ehl-i beytim bunlardır.” buyurdu.

Hz. Hasan, henüz akıl baliğ olmayan ve Resûlullaha bîat eden çocuklardandı. Sekiz yaşında 11 (m. 632) senesinde, önce dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.), sonra da annesi Hz. Fâtıma-tüz-Zehra vefât edince yetim kaldı. Bundan sonra babası Hz. Ali’nin (r.a.) terbiyesinde büyüdü.

Bir gün Hz. Ebû Bekir, ikindi namazını kıldıktan sonra yolda oynayan Hz. Hasan’ın yanına gitti. Onu omuzlarına aldı. Hz. Ali’ye dönerek; “Ali’ye değil de tıpkı Peygamber efendimiz’e benziyor” buyurunca, Hz. Ali tebessüm etti.

Haris'den naklediliyor:Hz.Hasan engin bir öz bilgiye sahip, hikmetin sırrına ermiş yüce bir insandı.O nun zühd ve tasavvuf dünyasında büyük bir yeri vardır. Günlerının çoğunu oruçla geçiren bu güzel insan riyadan uzak durur, nazik bir dille konuşurdu.Hz. Hasan hilm (yumuşaklık) rızâ, sabır ve kerem (cömertlik) sahibiydi.

Fitne çıkıp, halife Hz. Osman’ın evi sarıldığında imdadına gitti. İki defa herşeyini Allah rızası için dağıttı.Bir kişinin münâcâtında; “Yâ Rabbi! Bana onbin altın ihsan eyle” dediğini işitince, aceleyle evine gitti. Adamın münâcâtında istediğini gönderdi. Sadaka vermeden edemezdi. Hz. Hüseyin ile her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya çalışırlardı. Kendilerine, “Bir günde, binlerce dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?” dediklerinde “Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat, alışverişte, aldanmak aklın ve malın noksan olmasıdır.” buyururlardı. Aldığı bir hediyeye değerinden fazla karşılık verirdi. Birgün Abdullah bin Zübeyr ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler. Ağaçlar kurumuştu. Abdullah bin Zübeyr “Ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu” dedi. Hz. Hasan sessizce duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip, hurma ile doldu. Orada bulunanlar bu sihirdir, dediler. Hz. Hasan, “Hayır, sihir değil. Resûlullahın torununun kabul olan duâsı ile Cenâb-ı Hak yaratmıştır.” buyurdu.

Hz. Hasan babası Hz. Ali’nin şehîd edilmesiyle, 40 (m. 661) senesi Ramazan ayı sonunda halife oldu.Kendisine kırkbin kişi bîat etti. Basra, Hicaz, Horasan, Irak, İran, Kûfe, Medine, Mekke ve Yemen ahalisi de bîat etti. Fakat, Mısır ve Şam ahalisi Hz. Muâviye’ye bîat etti.

Daha önce Emirü'l-müminin olan Hz. Ali (r.a), Şamlılar'a karşı tedbir almak amacıyla büyük miktarda asker toplamıştı. O, böyle bir sefere çıkma hazırlığı içindeyken şehit edildi. Cenabı Allah bir işi tamamlamak istediğinde, onu engellemek mümkün değildir. Hz. Ali'nin şehid edilişiyle beraber, halk tarafından biatla halife seçilen Hz. Hasan; Muaviye ve Şamlılar'ın kendi üzerine yürümek istediklerini haber aldı. Daha önce Hz. Ali'ye böyle bir sefer için biat etmiş olan ordu, Muaviye ile karşılaşmak üzere Küfe'den ayrılmıştı. Hz. Hasan bu orduyla yola çıkıp Mesken denilen yere varıp konaklamıştı. Oradan Medain'e varan Hz. Hasan, onikibin kişilik bu ordunun başına Kays b. Sa'd b. Ubade el-Ensari'yi tayin etmiş bulunuyordu.
Hz. Hasan, kampta dinlenirken birden bağrışmalar duyuldu.
Birisi;"Kays b. Sa'd öldürüldü, Kays öldürüldü!" diye bağırıyordu. Ansızın ortalık karıştı, herkes birbirinin malına saldırdı. Hz. Hasan'ın bulunduğu yere kadar geldiler. Oturduğu kilimi çekip aldılar, ona hücum edip yaraladılar. Hz. Hasan, bu olaydan dolayı isyancılara karşı büyük bir tiksinti duydu. Bineğine atladı, Medain' deki beyaz kasra gitti. Oraya vardığında her yanı yara bere içindeydi. Ordu kasrın önüne geldiğinde, Muhtar b. Ubeyd (Allah onu rezil etsin) Medain'de memur olan amcası Sa'd b. Mesud'a şöyle dedi:
"Şerefli ve zengin bir adam olmak ister misin?", Sa'd; "Ne demek istiyorsun?" dedi. Muhtar;
"Hasan'ı al, her tarafından zincirlere bağla ve Muaviye'ye gönder!" dedi. Sa'd;
"Allah seni rezil etsin! Senin teklifin ne kötü! Benden Rasulullah (s.a.v)'ın torununu mahvetmemi mi istiyorsun? diye cevapladı.

Hz. Hasan Irak'ta yakalandı. Iraklılar, Şamlılar'a karşı Hz. Hasan'a dayanarak kendilerini savunmak istiyordu. Oysa yaptıkları işle istedikleri şey birbiriyle bağdaşmıyordu. Onların asıl hüsranı, birbirleriyle görüş ayrılığı içinde olmalarından ve başkanları dinlememelerinden kaynaklanıyordu.Eğer biat ettikleri zatın, RasululuIlah (s.a)'ın kızı Fatıma'nın oğlu olan Hasan'ın kıymetini bilselerdi,Hasan'ın müslümanlar arasında bir efendi, bir lider konumunda olduğunun farkına varsalardı, döneklik yapmazlar, kargaşaya düşmezlerdi.
Hz. Hasan(r.a), ordusunun dağınıklığını ve çevresindekilerin kararsızlığını görünce Muaviye'ye bir mektup yazarak barış istediğini bildirdi. Muaviye de o sıralarda karşı koymak için ordusunun başına geçmişti. Hz. Hasan emirlikten çekilmek için birtakım şartlar öne sürdü.Muaviye bunları yerine getirdiği takdirde, Hasan emirlikten vazgeçecekti.
İbni Kesir, RasululuIlah (s.a)'ın; "benden sonra hilafet 30 senedir. Sonra krallık haline gelir' sözünü şöyle yorumluyor:
"Hz. Hasan ile hilafet 30 yıla tamamlanmıştır. Hasan, Muaviye için H.41. yılın Rebiulevvel ayında hilafeti terketti. İşte Rasulullah (s.a)'ın ölümünden bu tarihe kadar da tam 30 yıl geçmiştir".
Hasan (r.a) ümmetin kanı dökülmesin diye bu işten çekildiğini hutbesinde söylemiştir. Fakat bazıları ona; "müslümanların ayıbı, müslümanları rezil eden" diyorlardı. Oysa o, günün şartlarını öyle değerlendirmiş ve böyle bir karara varmıştır. Etrafındakiler ona;
"Ey müslümanların arı! (ayıbı)" dediğinde,

"Ar (ayıp), nar (ateş, cehennem)'dan hayırlıdır' cevabını verirdi..

Hz. Hasan’ın hilâfetten çekilmesiyle müslüman kanı dökülmedi Hz. Muâviye ile anlaştıkdan sonra Medine-i Münevvere’ye geldi. Hz. Muâviye kendisinden sonra Hz. Hasan’ın halife olmasına karar verdi.

Hz. Hasan, çok evlenir, boşanırdı. Babası Hz. Ali, Kûfe’deyken “Hasan’a kız vermeyiniz. Zira boşar” deyince Kûfeliler kızlarının Resûlullah’ın torununun nikâhıyla şereflenmeleri için; “Biz, O’na istediği kızı veririz. İster alıkoysun ister boşasın.” cevabını verdiler. Aldığı her kadın ise Hz. Hasan’ı çok sevip, âşık olurdu. Fakat Ca’de binti Eş’as boşanmaktan çok korkup, kin tuttu. Hz. Muâviye’nin oğlu Yezîd, babasının Hz. Hasan’ı halef göstermesi üzerine Ca’de’ye, Şam’dan zehir ile, “Seni ben alacağım, tepeden tırnağa kadar mal, süs eşyası içine koyacağım.” haberini gönderdi. Ca’de aldandı. Hz. Hasan zehirlendi, ölüm hastalığındayken, Resûlullah’ın (s.a.v.) yanına defn edilmesi için Hz. Âişe’den izin istedi. Hz. Aişe izin verdiyse de fitne korkusundan Mervan bin Hakem izin vermedi. Hz. Hüseyin O’nu Baki Kabristanı’na götürdü.Hz. Hasan'ın cenazesine büyük bir kitle katıldı. Hasan vefat ettiğinde 47 yaşındaydı.Namazını Saîd bin Âs kıldırdı. Medine-i Münevvere’de Baki Kabristanlığı’na defn edildi.
Hz. Hasan yirmibeş kerre yaya olarak Hacca gitti. onbir erkek ve beş kız evladı vardı. Hz. Hasan soyundan gelenlere “Şerîf” denir.

Hz.Hasanın soyundan;Muhammed en-Nefsü'z-Zekiye (145/763), İbrahim, Hüseyin b. Ali (169/785), Muhammed b. Tabat (199/814), Muhammed b. Süleyman (814), Zeyd b. Musa el-Kâzım ve Ali b. Muhammed, İbrahim b. Musa, el-Hasan b. Zeyd (250/864), el-Hüseyin, İsmail b. Yûsuf, Muhammed b. Zeyd, Ahmed b. Muhammed, Hasan b. Ali gibi kimseler gelmiştir.

Kızına ve yeğenlerine şöyle nasîhat ederdi; İlme çalışınız. Ezber
zorunuza gidiyorsa, yazınız ve evlerinize götürünüz.”Hz. Muhammed (s.a.v.) torunu Hz. Hasan için buyurdu ki: “İçinizden en hayırlısı Ali, gençlerin arasında en hayırlıları Hasan ile Hüseyin. Kadınların da en hayırlısı Fâtıma’dır.”
“Hasan ile Hüseyin Cennet gençlerinin büyüğüdürler. Babaları onlardan efdaldir.”
“Kim güneşi kaybederse aya başvursun. Onu da kaybederse yıldıza başvursun.” Eshâb-ı kirâm bu hadîs-i şerîfin izahını isteyince Resûlullah (s.a.v.) bunu şöyle açıkladı, “Güneş benim. Ay Ali’dir.Fâtıma da, yıldızdır. Kuzey kutbuna yakın olan o iki yıldız ise Hasan ile Hüseyin’dir.”

Hz Ali'den naklediliyor:
Hz. Ali ile oğlu Hasan arasında şöyle bir konuşma geçti:

"Ey oğulcağızım  doğruluk nedir?"

"iyiliği yayarak kötülüğü ortadan kaldırmaktır'.
"şeref nedir?"
"Dostlara güzel davranmak, hatayı kabullenmektir".

"Mürüvvet nedir?"
"Namuslu olmak ve malı helalinden kazanmaktır'.

"Yumuşak kalplilik nedir?".
Aza kanaat etmek ve zayıfları korumaktır'.
Alçaklık nedir?".
"Kişinin sadece kendine harcaması ve bundan sevinç duymasıdır".
"Cömertlik nedir?".
"hem kolay hem de zor zamanlarda rahatça verebilmektir'. "Cimrilik nedir?".
"Harcamayıp sıkı sıkı tuttğunla övünmen, hayırlı işlere har cadıklarını da telef olmuş mal saymandır'.
"Kardeşlik nedir?",
"Varlıkta ve bollukta her şeyini paylaşabilmendir'.

''Korkaklık nedir?".
Dosta  karşı cesur ve dik başlı, düşmana karşı pısırık dav ranmaktır".
"Gerçek ganimet nedir?".
"Allah'ı sevmek, günahtan sakınmayı kalpten arzulamak ve dünyalık (mal, mülk, zevk gibi geçici) şeylere değer vermemektir. işte bunlar soguk (yani savaş etmek sizin elde edilen) ganimetlerdir".

"Kini yutmak, benlige sahip olmaktır'. "Zenginlik nedir?".
"Az da olsa Allah'ın verdiği rızka razı olmaktır Gerçek zenginlik gönül zenginligidir".
"Fakirlik nedir?".
"Nefsin hiç doymaması, her şeye karşı açgözlü olmasıdır'.

"Men'a (kötülüğü önleme gücü) nedir?".
"Sağlam ve metin olmak, insanların sözü dinlenen ve mevki sahibi olanlarına karşı hakkı cesaretle savunmak, onlarla mücadele etmektir".
"Zillet nedir?'. "Yaratılanlardan korkmaktır'.

"Konuşma acizligi nedir?'.
"Sakalla (çeneyle) oynamak ve muhatabın yüzüne tükürerek
konuşmaktır" .
"Cesaret nedir?".
"Dostlarla bir hareket etmektir'.

"Külfet ve boşbogazlık nedir?".
"Seni ilgilendirmeyen şeyleri konuşmandır'.

"Yücelik nedir?".
"Borçluya yardım etmen, suçları affetmendir".

"Akıl nedir?(Hafiza)

"Kalbin, içine alabildiği hiçbir şeyi unutmamasıdır'.

"Ahmaklık nedir?".
"Adil öndere başkaldırmak, ona karşı sesi yükseltmektir".

"Erdem nedir?".
"Güzel davranmak ve kötülükleri terketmektir'.

"Mazbut olmak nedir?'.
"Ağırbaşlı olmak, dostlara güzel davranmaktır'.

"Sefahat nedir?".
"Kötülere uymak, sapıkları dost edinmektir'.

"Gaflet nedir?'.
"Yüce ve ahlaklı insanlara değil, fitne ve fesat peşinde koşanlara boyun eğmektir".
"Mahrumiyet nedir?'.
"Sana sunulmuş, eline geçmiş olduğu halde nasibini alamamandır".
Hz. Ali (r.a) bu konuşmadan sonra RasüluIlah (s.a)'tan şu hadisi nakletti:
"Cehaletten daha korkunç bir fakirlik, akıldan daha iyi bir nimet yoktur'.

 
Ara
İçeriğe dön | Ana menüye dön